TÜRK DİLİNİ DÜNYAYA TANITAN KÜLTÜR HAREKETİ

TÜRK DİLİNİ DÜNYAYA TANITAN KÜLTÜR HAREKETİ

"Meclis Özel"; dilimizi, kültürel özelliklerimizi, toplum kültürümüzü, edebiyatımızı ve bizi biz yapan değerlerimizi, yeryüzünde birçok noktada başarıyla tanıtan Yunus Emre Enstitüsünün Başkanı Prof. Dr. Hayati DEVELİ ile Enstitüyü daha yakından tanımamıza yardımcı olacak bir röportaj gerçekleştirdi… 

“Yunus Emre Enstitüsü” hangi amaçla kurulmuştur? Neden “Yunus Emre” ismini almıştır?

Yunus Emre Enstitüsü, dünyada pek çok benzeri olan bir kültür kurumudur. Dünyadaki birçok enstitü o ülkenin kültürel değerlerini tanıtmayı ve dilinin yurt dışında öğretilmesini amaçlayan kültür kurumlarıdır. Özü itibariyle baktığımızda “kültürel diplomasi” dediğimiz kavramın içerisinde faaliyet gösterirler. Kültürel diplomasi; halkların birbirlerini kültür ve dil yoluyla tanımaları, birbirlerine yakınlaşmalarını sağlayan faaliyetlerin tümüne verilen isimdir. Bir toplumun dilini öğreniyorsunuz. Dilini öğrendiğiniz toplumun kültürünü, mutfağını, musikisini, edebiyatını, tarihini de öğreniyorsunuz. Böylece o toplum hakkında bilgi sahibi oluyorsunuz. Eğer varsa önceden gelen önyargılarınız ortadan kalkıyor. Yeni dostluklar, bilgi alışverişi için yeni imkânlar yaratıyorsunuz. Bunu kitlesel olarak yapabilmek birçok devletin arzu ettiği bir şeydir. Biz kendimizi dünya halklarına tanıtmak istiyoruz. Bunun içinde birtakım faaliyetler yapmamız gerekiyor. Nedir bunlar? Kültürel etkinlikler… Konserden sergiye, sempozyumdan aydın buluşmalarına, mutfak tanıtımlarına kadar geniş alandaki kültürel faaliyetlerin hepsi bu gibi kurumların ilgi alanıdır. Onun dışında o toplumun konuştuğu ortak dili öğretiyorsunuz. İspanyolcayı, Çinceyi, Almancayı, Fransızcayı öğreten kurumlar var. Biz de yurt dışında Türkçeyi öğretiyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, insanımızın son 30 yıldır gitgide artan hızda gösterdiği üretme başarısının bir sonucu olarak bugün, önceki on yıllara göre daha güçlü, daha etkin, daha dinamik bir konuma sahiptir. Dünyadaki yakın ve uzak çevredeki birçok halk, Türkiye’de meydana gelen politik, ekonomik ve kültürel gelişmeleri yakından takip ediyor. Bunları paylaşıyor, bunlara katılıyor, taraf olmak istiyor. Tabii bu talep, bizim gibi bir kurumu da gündeme getirdi. Bu işlerin organizasyonu yani kültürel tanıtım ve dil öğretmek için yapılacak organizasyonu tek bir kurum üzerinden daha etkili ve daha kaliteli yapmak amacıyla 2007 yılında Yunus Emre Vakfı bir kanunla oluşturulmuştur. Kanun gereği, Yunus Emre Vakfının yurt dışında Türkiye’yi tanıtmak gibi bir görevi vardır. Dil ve tarih tanıtımı yani kültürel yerlerin tümünün tanıtımı, Türk musikisinden mutfağına kadar bu kurumun görevleri arasında sayılmıştır. Yapılanma olarak bir kamu vakfıdır.

Mütevelli heyet başkanı dışişleri bakanımızdır. Bunun dışında mütevelli heyette, beş bakanımız var. Millî Eğitim Bakanı, Maliye Bakanı, Kültür Bakanı, Başbakan yardımcılarımızdan bir tanesi mütevelli heyetin üyeleridir. Diğer kurumlardan, üniversitelerden ve kültür çevrelerinden seçilmiş üyemiz daha var. Kanun, Yunus Emre Vakfı içerisinde bir Yunus Emre Enstitüsü kurulmasını öngörüyor. Esasen Yunus Emre Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü olarak çalışıyor. Biz de tüm dünyadaki faaliyetlerimizde bir marka olarak Yunus Emre Enstitüsü ismini kullanıyoruz. Bunun bilinirliği, tanınırlığı daha kolay. 2009 yılında Yunus Emre Enstitüsü faaliyetlerine başladı. Bugüne kadar 33 ülkede 42 kültür merkezi açtık. Yani şu anda dünyada 42 Yunus Emre Enstitüsü ofisi var. Türkiye’nin kültürünü, sanatını, edebiyatını, geçmiş birikimini ve bugünkü üretimini sergileyebileceği 42 vitrini var. Buradan da anlaşılacağı üzere yaptığımız, bir nevi kültür endüstrisidir. Biz Türkiye’de bugüne kadar üretilmiş ve hâlâ üretilen kültürümüzü yurt dışında gösterip tanıtıyoruz ve pazarlıyoruz. Bu adeta bir pazar durumundadır. Burada olan İngilizler, Almanlar, Ruslar, Fransızlar, Amerikalılar bize kültürlerini tanıtıyorlar. Hepimiz az çok bir Fransız romanını, Amerikan sinemasını, Rus edebiyatını tanırız. Mutlaka bir şeyler okumuş, seyretmiş veya dinlemişizdir. Türk edebiyatı ne derece tanınıyor? Modern Türk resmini dünyada kim biliyor? Türk kültürel birikimi nelerden ibarettir? Tüm bunları tartmak, göstermek ve adeta bir endüstriye dönüştürmek de tanıtımla alakalıdır. Bunu yapabilirseniz, dünya insanlarına bu şekilde ulaşabilirseniz o zaman sizi dünyanın gelişkin ve seçkin bir kültürü olarak tanıyorlar. Biz birkaç bin yıllık ciddi bir kültürel birikime sahip bir toplumuz. Bu zengin kültürün üzerinde oturuyoruz. Bu kültüre yaslanarak da çok şey üretebiliriz ve üretiyoruz da. Bunu dünya insanlarıyla paylaşmamız lazım ki ekonomik başarılarımız daha bir kıymet kazansın. Çünkü ürettiğiniz ayakkabının, tekstil ürününün, motor parçasının gerçek değerine ulaşması için kültürel imajınızın yüksek olması gerekir. Kültürel imajınız yüksekse, ürettiğiniz ürün de yüksek olur. Mesela hepimizin kafasında “İtalyan tasarımı veya Almanların otomobili iyidir” diye bir anlayış vardır. “İngilizleri çeliği, tekstili iyidir”... Bunu besleyen de o ülkenin kültürüdür. Bunun arkasında Goethe var, Schopenhauer var, Shakespeare var, Hugo var, Dostoyevski var. Dünyada insanların tanıdığı bizden kim var? Belki Mevlana’yı biraz tanıyorlar. Ama onun dışında bizim çok iyi bildiğimiz, birçok kıymetli evrensel isim dünyada tanınmıyor. Adını taşıdığımız Yunus Emre’yi bile dünyada tanıyan çok az insan var. Bu başarıyı elde edebilmek için böyle bir kurum, müessese oluşmalı ki yapılacak çalışmalar planlansın ve sürekli olarak o çalışma yapılsın.

Yurt dışında Türkiye’nin kültürel tanıtımı hiç mi yapılmıyor? Yapılıyor. Kültür Bakanlığı, kültür ataşelikleri, büyükelçilikler eliyle bu işler yapılıyor. Ancak onlar zaman zaman ve bazı bölgelerde yapılıyor. Oysa şimdi biz bulunduğumuz 42 merkezde haftanın her günü faaliyetteyiz. Hiçbir şey yoksa Türk kahvesi, Türk çayı içilir. Ama buralarda konserler, sergiler, seminerler, konferanslar düzenliyoruz, birçok alanda resim sergisi yapıyoruz ve Türkiye kültürünü sürekli olarak tanıtıyoruz. Bunun bir kalıcılık oluşturması için o sürekliliğin, arka arya gelme olgusunun mutlaka sağlanması lazımdır. Yunus Emre Enstitüsü biraz bunu sağlıyor. Dünyada bugüne kadar Türkçe, alıcısı olan bir durum da değildi. Türkçe öğrenmek isteyen çok az insan vardı. Biraz Türkologlar, biraz diplomatlar vs. toplasanız sayısı bini geçmezdi. Bugün on binlerce insan Türkçe talep ediyor. Niye? Çünkü Türkiye’de güçlü bir ekonomi, güçlü bir diplomasi, güçlü bir kültür sanat hayatı, güçlü bir üniversite sistemi var. Türkiye üniversitelerinde okumak, Türk kültürünü ve Türk tarihini daha yakından tanımak, Türkiye ekonomisinde bir oyuncu olmak, çalışmak, para kazanmak için dünya gençlerinin kariyer planlamalarında Türkiye önemli bir yer edinmeye başladı. Bunun da tabii sonucu olarak Türkçe kurslarına ihtiyaç duyuldu. Biz de bu ihtiyacı karşılayan bir kurumuz. Avrupa Birliği Dil Portfolyosuna uygun olarak bir müfredat, sınıf, ders kitabı ve yardımcı materyallerle Türkçeyi öğretiyoruz. Okutmanlarımızı özel olarak bu iş için yetiştiriyoruz. Bu konuda da ciddi bir gayret sarf ediyoruz. Yunus Emre Enstitüsünün yaptığı işler esas itibariyle bunlardır.

“Neden Yunus Emre?” sorusuna gelince… Yunus Emre, Anadolu’da Türkçe yazan ilk şairlerdendir. Ondan önce aslı Türk de olsa, ana dili Türkçe de olsa birçok entelektüel bilimsel ve edebî eserlerini Arapça ve Farsça yazardı. Devlet dili önce Arapça, sonra Farsça oldu Anadolu’da. Türkçe kullanılmıyordu. Ne zaman ki Moğol baskısıyla Selçuklu İmparatorluğu zayıfladı ve unutulmaya yüz tuttu, yerel Türkmen beylikleri, aşiretler oluşturdular işte o zaman Türkçe gerçek hayatta bir değer kazanmaya başladı. Edebiyatçılar Türkçe metinler üretmeye, bilim adamları Türkçe eserler yazmaya başladılar. Bunların en başında da Yunus Emre gelir. Çok erken zamanda birçok münhasırı Farsça kitap yazarken o Türkçeyi tercih etti. Yani Anadolu’da Türkçenin kurucu isimlerinden bir tanesi Yunus Emre. Bununla birlikte şiirlerinde ifade ettiği dünya görüşü hangi dinden, hangi dilden, hangi mezhepten olursa olsun insanlara eşit bir nazarla bakma, yaratılanı yaratandan ötürü sevme, mezhep veya din farklılığından dolayı insanlara kaba güç uygulamamak, savaşlara sebep olmamak gibi bir anlayışı vardır. Bu da bizim misyonumuza denktir. Yani biz kültür yönüyle barışı yaymaya çalışan bir kurumuz. Kültürel tanışıklığın dünya barışına güç katacağına inanıyoruz. Yunus Emre’nin felsefesi de bu anlamda bize uygun geliyor. Bizden önce devlet büyüklerimiz bunu uygun görmüşler.

Açılacak olan yeni merkezler nerelerdir?

Faaliyet alanlarımızı ana hatlarıyla belirledik. Bu faaliyetlerimizi yaptığımız 42 merkezimiz var. Bunlar Japonya’dan başlayıp Paris’e, Berlin’den başlayarak Yemen’e ve Güney Afrika’ya kadar uzanan geniş bir alanda faaliyet gösteriyoruz. Tabi geniş dünyada tüm ülkelere hemen ulaşmamız mümkün değil. Açıldığımız yerlerde ciddi bir ilgiyle karşılaşıyoruz. O ülkelerde yeni merkezler açılması talep ediliyor bizden. Birkaç ülke hariç genelde her ülkede bir merkezimiz bulunuyor. Onun dışında da yeni ülkeler bizden Yunus Emre Enstitüsü istiyorlar. Biz bu talepleri kaydediyoruz. 2015 yılı içerisinde birkaç merkezimiz daha faaliyete geçti. Bunlardan bir tanesi Sırbistan’da Belgrad, Kıbrıs’ta Lefkoşe, Sudan’da Hartum ofisimizi faaliyete geçirdik. Hemen yakın zamanda faaliyete geçecek yerlerden bir tanesi de Moskova olacak. Amerika kıtasına gelince, esasen orda da olmak istiyoruz. Hem kuzeyinde hem de güneyinde. 2015 projelerimizden bir tanesi de New York’ta bir merkez açmaktır. New York’ta açtıktan sonra kuzeyde merkez sayılarını artırma, güneyde (Arjantin, Brezilya) de yeni kültür merkezleri açmak gibi hedeflerimiz var.

TİKA ile olan ortak çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

TİKA Başkanı Serdar Çam bizim yönetim kurulu üyemizdir. TİKA bir yatırım ajansıdır. Daha çok ayni yatırımlar yaparak kurulduğu ülkenin halkına hizmet götüren bir kurumdur. Ama bizim olmadığımız yerlerde ve zamanlarda Türkçe kursları düzenlemişler. Hâlâ bizim olmadığımız yerlerde birçok TİKA ofisi, Türkçe kurslar düzenliyorlar. Eğer biz oralarda merkez açarsak onları devralıyoruz. Bunun dışında “Türkoloji Projesi” denilen bir projemiz var. Yurt dışındaki üniversitelerde Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerini destekleme projesidir. Yurt dışındaki üniversitelerle protokol imzalayıp okutman ve ders materyali desteği veriyoruz. Şu anda 60’a yakın üniversiteye böyle bir desteğimiz var ve o kadar da okutman görevlendirdik. Bu bize TİKA’dan gelen bir projeydi biz bunu biraz daha geliştirdik.

2016 yılı hedefleriniz nelerdir?

2016’da da bugüne kadar ki projelerimizi sürdürebilmek... Mesela “Ustadan Çırağa Projesi” gibi bazılarının süresi bitti. Bu projeyi sponsorlu veya sponsorsuz sürdüreceğiz. Balkanlar’da el zanaatlarına dönük bir projedir. “Yerinde Tarih” dediğimiz bir başka projemiz var. Her ay 25 kadar uluslararası öğrenciyi Türkiye’ye getirip onlara Osmanlı tarihinin geçtiği ve geliştiği güzergâhta bir kültür turu yaptırıyoruz. Bu kültür turu neredeyse bir dönemlik derse denk geliyor. Bunların kredisini o üniversitelerden alıp öğrencilerin hanesine yazdırmak istiyoruz. Uzaktan Türkçe eğitim projemiz var. Türkçe öğretme amaçlı bir web radyosu projemiz var. Bunun dışında bizim merkezlerimiz içinde organize ettiğimiz irili ufaklı onlarca faaliyetimiz var. Konserler, sergiler, seminerler vb. 2015-2016’nın tüm hazırlıkları henüz bitmedi. Teklifler hâlâ geliyor. Biz yılda 400’ün üzerinde kültürel faaliyet yapan bir kurumuz. Bu etkinliklerimize binlerce insan geliyor. 25 bine yakın çeşitli etkinlikler vesilesiyle Yunus Emre Enstitüsüne girip çıkan insan var.

Türkçeyi bir yabancı dil olarak öğrenen diğer ülke vatandaşları zorlanıyorlar mı?

Yabancı dil öğrenmek biraz kabiliyet meselesidir. İmkânların çok iyi olması, 16 kişiyi aşmayan uygun bir dershane, iyi yetiştirilmiş bir okutman, iyi kitap ve diğer ders malzemeleri şarttır. Biz bu konuda hem kendi kitaplarımızı hem de yardımcı materyalleri yazdık. Ayrıca videolar üretiyoruz, zengin kitaplar üretiyoruz. Zengin kitap dediğimiz yani teknoloji ile içine ses, görüntü vs. yerleştirilmiş ders kitaplarıdır. Bunları doğrudan akıllı tahtalar üzerinde kullanabiliyorsunuz. Kültürel faaliyetlerimizle birlikte yoğun bir şekilde devam ediyor.

Açılan yaz okullarıyla ilgi neler söylersiniz?

Yaz okullarını her sene açıyoruz. Bizim kurslarımızda eğitim gören gençler ve diğer üniversitelerde eğitim gören gençler onları bir buçuk ay süreyle Türkiye’ye davet ediyoruz. Bu yıl 500 kadar öğrenci getirdik. Bunların 200 tanesi Türkoloji yaz okuluna gelerek orda özel bir eğitim gördü. Çünkü bunlar yurt dışında Türk Dili ve Edebiyatı okuyan yurt dışındaki yabancı gençler. Bir de kendi merkezlerimizden katılan 300 civarında genç var. Bu gençlerimiz de gruplar halinde üniversitelere dağıttık. Kayseri’de, Nevşehir’de, Trabzon’da, Sakarya’da, Samsun’da vs. buralarda onlara bir ay Türkçe eğitimi veriyoruz. Bulundukları şehirler üzerinden de Türkiye’yi ve Türk kültürü tanıma şansına sahip oluyorlar.

Kaynak: Meclis Özel
Röportaj: Özlem TANSAL

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR