Konuşma Türleri

Yapılışlarına ve yapılarına göre konuşmaları iki ana türde toplayabiliriz: Hazırlıklı konuşmalar, hazırlıksız konuşmalar. Hazırlıklı konuşmada bildiğimiz gibi, konumuzu önceden seçiyor, amacımızı belirliyor, bilgi topluyor, topladığımız bilgileri düzenliyor, sonra da bunları konuşma metnine dönüştürüyoruz. Başka bir deyişle, ne söyleyeceğimizi, nerede söyleyeceğimizi, kimlere söyleyeceğimizi biliyoruz önceden. Oysa, kimi durumlarda böyle bir ön hazırlık yapmadan konuşmak zorunda kalabiliriz. Diyelim ki bir anma ya da bir okulun bitirme törenine katılmış olabiliriz. Bizden de o anda bir konuşma yapmamızı isteyebilirler. Yapacağımız konuşma içimizden geldiği gibi olacaktır. Bir de günlük, yani karşılıklı konuşmalarımız vardır. Bunların tümünü burada ele alacak değiliz. Başlıcalarını genel çizgileriyle belirtmekle yetineceğiz.

Konuşmaları belirli türler içinde toplarken onların amacını, yapılış biçimlerini, oluşumunu göz önünde bulunduruyoruz. Yoksa bunlar kesin çizgilerle birbirinden ayrılmaz. Dahası yer yer birbirleriyle de kesişirler. Bu ayırmada konuşmanın işlevini de bir ölçüt olarak alabiliriz. Amaç, işlev, yapılış yönünden başlıca konuşma biçimlerini belirli adlar altında toplayabiliriz:

a. Günlük Konuşmalar

Evde, yolda, sokakta, okulda, iş yerinde, kahvede veya parkta kısaca günlük yaşamın her kesiminde arkadaşlarımızla ve çevremizdeki diğer insanlarla karşılaşır, merhabalaşır, selamlaşıp esenleşerek şuradan buradan konuşuruz. Bu konuşma, öteki konuşma biçimlerine göre yaşamımızda daha çok yer tutar. Belli bir amaca yönelik olanları da vardır olmayanları da vardır.

1) Gelişigüzel Konuşma ve Söyleşmeler: Bu, tanıdıklarımız, eş ve dostlarımızla olduğu gibi herhangi bir ortamda yeni tanıştığımız kişilerle de dereden tepeden, şuradan buradan, daldan dala atlayarak yaptığımız konuşma biçimidir. Adlandırmamızdan da anlaşılacağı gibi öyle önceden amacı belirlenmez, özel bir hazırlık gerektirmez. Kuşkusuz özel bir hazırlık gerektirmez ama yine de uymak ya da izlemek zorunda olduğumuz kimi ilkeleri vardır. Şöyle ki bu tür konuşmalar gelişigüzel biçimde başlar; ama daldan dala atlanarak değişik konuların kapısını çalarız. Sanattan siyasete değin bin bir türlü konuyu gelişigüzel konuşuruz. Söyleşi havası içinde şurasından burasından irdelenir.

Gelişigüzel konuşma ya da söyleşmelerde kendimizi dinletebilmek için dinlemeyi bilmeliyiz. Karşımızdakine saygı ile davranmalı, içten olmalıyız. Bu tür konuşmaları ballandıran bu içtenliktir. İçtenliğin yanı sıra şu noktaları da aklımızda tutmalıyız:

-   Konuşurken kendimizden çok söz etmemeli, "ben şöyleyim, ben böyleyim" cümlelerinden sakınmalıyız.

-    Hep kendimiz konuşmamalı, karşımızdakine de konuşma olanağı vermeliyiz.

-    Karşımızdakinin sözünü ağzından almamalı, konuşmasını kesmemeliyiz.

-    Çevremizdekileri ya da karşımızdakini incitici, kaba, argo sözcük ve deyimleri kullanmaktan kaçınmalıyız.

-  Sesimizi, ses tonumuzu iyi ayarlamalı bağırarak konuşmaktan çekinmeliyiz. Bunun gibi duygu, düşünce ve yaşantılarımızı anlatırken her türlü abartıdan özellikle kaçınmalıyız .

-   İki kişi konuşuyorsa konuşmaya katılmanın uygun zamanını beklemeliyiz. Bu da karşımızdakilerin konuştukları konuda düşüncelerimizi, görüşlerimizi sormalarıyla ortaya çıkar.

2) Görüşmeler (Mülakatlar): Görüşme, günlük konuşmaların bir amaca yönelik özel bir türüdür. Görüşmelerin hangi amaçla yapılacağını, görüşmeden önce ne gibi bir ön hazırlık yapmamız gerektiğini daha önceki bölümlerde kısaca belirtmiştik. Yapacağımız görüşmenin verimli ve başarılı olması, kimi noktalara uymamızla gerçekleşir. Önce kiminle görüşeceğimizi kararlaştı rmalı, görüşeceğimiz kimseyle nerede ve ne zaman, hangi konuda görüşeceğimizi belirtmeli, gerekli hazırlıkları yapmalıyız. Bu konudaki yayınları olanaklar ölçüsünde gözden geçirmeliyiz. Ne soracağımızı saptamalı, her soruyla neyi öğrenmek istediğimizi açık seçik saptamalıyız. Soruları sorarken aldığımız yanıtlara göre gerekirse yeni sorular sorabilmeliyiz.

3) Öğretici ve Tartışmacı Boyutlu Konuşmalar: Dinleyici ya da konuşmacı olarak katıldığımız konuşmaların büyük bir bölümü de öğretici ve tartışmacı boyutlar taşır. Bir gerçeği öğretme, bir düşünce ya da bilgiyi yayma doğrultusunda olabileceği gibi kimi gerçekleri ortaya çıkarma, yerleşik kanı ve düşünceleri değiştirme yönünde de olabilir. Bunların başlıcalarını ana noktalarıyla tanıyalım:

a) Rapor ve Konferanslar: Bizi konuşmaya iten temel amaçlardan biri de öğretme, bir düşünceyi, bir duygu ya da yaşam gerçeğini karşımızdakilerle paylaşma isteğiydi. İşte bir düşünceyi, bir duyguyu, bir insan ya da toplum gerçeğini dinleyicilere açıklama, onları bilgiyle donatma ereğiyle yaptığımız konuşmalar, rapor ve konferans adıyla adlandırılır.

Bu tür konuşmalarda başarı sağlama ne için, kimin için konuşacağımızı bilmeye bağlıdır. Dinleyicilerimizin düzeyini, onların hangi türden bilgiye gereksinim duyup duymadığını bilmeyi gerektirir. Bu bağlamda değişik rapor türlerinden söz edebiliriz. Söz gelişi bir öğretmenin sınıfında verdiği ders, bir tür sözlü rapordur. Amaç, öğrencilerin bilgi dağarcığını zenginleştirme, bilgi düzeyini yükseltmedir. Bunun gibi, bir şirket ya da derneğin sorumlu yöneticisi, dernek ya da şirketin siyasetini belirleyecek yönetim kuruluna rapor verir. Bu durumda onları kolayca karar alıp uygulayacak bilgiyle donatır. Bazen de bir kurum ya da kuruluşun danışmanı değişik soru ve sorunlar üzerine rapor düzenler, ilgililere sunar.

İyi bir rapor, bilgileri tam, açık ve aydınlık, ilgi çekici bir biçimde yansıtmalıdır. Bunun için de daha önceki bölümlerde değindiğimiz bir konuşma metninin hazırlanmasında uyulacak kurallara bağlı kalınmalıdır. Sorun sınırlandırılarak ele alınmalı, açık ve anlaşılır biçimde bölümlere ayrılmalı, öne sürülen düşünceler ve iletilecek bilgiler genellemelerden uzak, özel ve somut biçimde yansıtılmalı, ana ve yardımcı noktaları içeren bir cümle planı hazırlanmalı, hazırlanan plan açıklama, betimleme ve öyküleme yollarından yararlanılarak hazırlanmalıdır.

Raporlar gibi konferanslar da öğretici, açıklayıcı amaca yöneliktir. Konferans; sanat, bilim, eğitim, teknoloji, uzay çalışmaları, insan ilişkileri, uluslararası ilişkiler gibi değişik alanlardan seçilecek bir konu üzerinde konuşmaktır. Konferansta o sorunla ilgili değişik boyutlar, gelişmeler, sorunu çözüme götürecek öneriler, açıklamalar bir bütünlük oluşturacak yönde ele alınır.

Konferansçı, alanında tanınmış uzman kişidir. İyi bir konuşmacının daha önceki bölümlerde belirttiğimiz niteliklerini taşır.

Alanındaki gelişme ve değişmeleri yakından izleyen, bilgi düzeyine güvenilen kimsedir.

Konferanslarda konuşmacı, dinleyicilerin yüreklerinden çok kafalarına seslenmeyi amaçlar. Coşkulandırmayı, duyguları devindirme yerine bilgilendirmeyi, öğrenmeye karşı güdülemeyi düşünür. Konferansını da bu doğrultuda düzenler. Konferans metinlerindeki dilin ağırbaşlı olması, terimsel bir doku taşıması, duygusallıktan uzak olması da bundandır işte.

b) Söylevler: Bu tür konuşmalar da öğretici bir boyut taşır. Ancak konferans niteliği taşımaz. Buradaki öğretmenin amacı, bilgileri zenginleştirme değil, duyguları devindirme, dinleyenlerin duygu ve davranışlarını belirli bir amaç doğrultusunda etkilemedir. Konuşmacının amacı, dinleyicilerinin yüreklerinde titreşimler yaratma, onların duygu evrenlerini kamçılamadır. Bunu yaparken ister istemez kimi şeyleri de öğretecektir. Ancak bu, kupkuru bir öğrenme değildir. İşte söylevin konferanstan ayrıldığı nokta burada başlar. O, dinleyicisinin salt kendi gibi düşünmesiyle yetinmez, kendisi gibi duymasını, davranmasını da ister. Bunun için de onların düş gücünü devindirmeyi, bu gücü kamçılamayı amaçlar. Söylevin söz ve cümle örgüsünü, konferansınkinden ayıran yön de buradan gelir. Bu, vurgulamaya çalıştığımız gibi dinleyicilerin düş ve imgeleme güçlerini devindirmeye yönelik bir söylem biçimidir.

c) Kümesel Konuşmalar: Bu tür konuşmalar büyük ölçüde tartışmaya dayanan konuşma türleridir. Çünkü karşılıklı konuşmalarınızda ve bir topluluk karşısında yaptığımız konuşmalarda sık sık başvurduğumuz bir konuşma biçimi de tartışmadır. Tartışmalara genellikle karşımızdakilerin kanılarını değiştirmek, onları doğruluğuna ve gerçekliğine inandığımız düşüncelere ulaştırmak için girişiriz.

Uygulamada değişik biçimleri vardır tartışmanın. Söz gelimi, bir yargı üzerinde iki kişi tartışır. Buna özel tartışma denir. Bunun gibi bir topluluk karşısında, bir küme içinde tartışırız. Buna da küme tartışması adı verilir. Küme tartışmaları da bugün, değişik adlar altında uygulanmaktadır. Örneğin, "panel", "forum", "açık oturum" gibi... Biçimi ne olursa olsun, sağlıklı bir tartışmanın oluşması için tartışmayı oluşturan kimi noktaları çok iyi bilmemiz gerekir.


Tartışmanın ilk adımı, ortaya bir önerinin atılmasıdır. Bu, dinleyicimizin ya da karşımızdakilerin kabul etmesi için öne sürdüğümüz yargıdır. Bu yargı, olumlu ya da olumsuz olabilir. Ancak ister olumlu ister olumsuz, önerimizin kimi nitelikleri taşıması gerekir. Bir kez önerimiz tek yönlü olmalı, tartışmayı değişik yönlere sürükleyecek nitelik taşımamalıdır. Belli bir düşünceyi yansıtmalı, tartışma noktası açıkça belli olmalıdır. Hemen belirtelim ki öneri olarak öne sürdüğümüz yargılar, çok kez karmaşık bir nitelik taşır. Örneğin, "Bu gül kırmızıdır." yargısını ele alalım. Bu yalın yargının bile iki boyutu vardır: "Bu güldür."ve "Bu kırmızıdır." Ancak burada tartışılacak olan kırmızılıktır.

Tartışmanın başarılı olması için önce öne sürdüğümüz önerinin, başka bir deyişle, tartışılacak düşüncenin açık seçik olması gerekir. Açık bir öneri, söylemek istediklerimizi tam karşılayandır. Daha önceki bölümlerde de zaman zaman belirttiğimiz gibi açıklık, sözcüklerin seçimi, cümledeki yeri, onlara yüklenecek anlamla ilgili bir durumdur. Anlamsa kolayca sınırlandırılıp belirtilemez. Nesnel kavramlarda bile böyledir. Bu durum, kavramların ve anlamlarının kişiden kişiye değişmesi, soyut konularda "güzel, çirkin, doğru" gibi kavramlarda daha da belirginleşir. Bu yüzden tartışmayı olumlu biçimde yürütmenin yolu, sözcüklere ve terimlere belirgin anlamlar yükleyerek sözcükleri kullanmaktır.

Tartışmada öneri ortaya atıldıktan sonra ikinci adım onu kanıtlamaktır. Bu da kanıtlarımızı iyi seçmeyi gerektirir. Genellikle iki türlü kanıttan yararlanırız: Gerçek ve kanı. Gerçek; gözlenen, deneylerle doğrulanabilen olgu ve düşüncelerdir. Söylediklerimizi gerçeklere yaslama, karşımızdakilerin kanı ve düşüncelerini değiştirir. Kanı ise kişiden kişiye değişen, değişik yorumlara açık olan yargı ve düşüncelerdir. Salt kanılara dayanan bir tartışma, ereğine ulaşmaz.

Tartıştığımız konuda öne sürdüğümüz öneriyi inandırıcı kılmanın bir başka yolu da tanık göstermedir. Tanık göstereceğimiz kimse, tartıştığımız alanda tanınmış, yetke sahibi biri olmalıdır. Yetkelik, genellikle bir kimsenin belli bir alandaki başarısına dayanır. Söz gelimi, zengin bir tüccar, para kazanmanın yolunu, ünlü bir ressam resim yapmanın tekniğini, tanınmış bir güreşçinin de güreşin yolunu yordamını çok iyi bildiği varsayılır. Çünkü başarı, başarıyı kazanmış kişiye karşı bizde güven duygusu yaratmıştır. Böylece onun sözlerini daha inandırıcı buluruz. Bu nedenle üzerinde tartıştığımız konuda tanınmış kimselerin adını anarak, sözlerini ve düşüncelerini kendi söyleyeceklerimize destek olarak seçme, söylediklerimizin inandırıcılığını artırır.

Tartışmaya dayalı kümesel konuşmalar biçimsel yönden büyük ölçüde birbirini andırır. Bunların kimi yönleri ortaktır. Ancak amaç, tartışmaya katılanların sayısı, dinleyicilerin durumu gibi yönlerden aralarında küçük ayrımlar da yok değildir. İşte bu ayrımları göz önünde bulundurarak konuşma alanında çalışan uzmanlar bunları da türlendiriyorlar. Kümesel konuşmaların başlıcaları şunlardır:

(1) Panel: Bir sorunu ortaya koyma, o sorunun çözümü konusunda değişik görüşler öne sürmeye dayanan bir küme tartışmasıdır. Panele katılan konuşmacı sayısı dört sekiz kişi arasında değişir. Dinleyicilerin tam karşısına düşecek yüksekçe bir yerde, bir masa etrafında yarım ay biçiminde oturulur. Panel başkanı (konuşmaya katılanlardan biri) konuşmayı açar; dinleyicilere panelin konusunu, nasıl bir yol izleneceğini, panele kimlerin konuşmacı olarak katıldığını söyler. Sonra da konuyu açmaya, sorunu belirlemeye yönelik soruları sırayla sormaya başlar.

Her konuşmacı, soruyla ilgili görüşlerini ortaya koyar. Kuşkusuz görüşlerin birbiriyle örtüşmesi beklenemez. Ancak konuşmacıların değişik yaklaşımlar içinde de olsa bir düşünce alışverişi içinde olduklarını unutmamaları gerekir. Konuşmacılar görüşlerini söyleyip bitirdikten sonra dinleyiciler de konuşmacılara soru yöneltip kendi düşüncelerini açıklayabilirler. Ne var ki bu soru ve açıklamaların konuya yönelik olması, kısa ve özlü bir nitelik taşıması gerekir. Dinleyiciler de soru ve açıklamalarını bitirdikten sonra başkan, söylenenleri derleyip toparlar; özetleyerek paneli bağlar.

(2) Sempozyum: Sempozyum, sayısı üç beş kişi arasında değişen bir konuşmacı kümesinin belli bir dinleyici topluluğu önünde herhangi bir sorunla ilgili önceden hazırladıkları kısa konuşmaları sunma işidir. Panelden ayrıldığı yön, bir küme tartışması olmaktan çok, halk önünde yapılan birer konuşmalar toplamı olmasıdır. Amacı da dinleyicileri coşkulandırma, duygu ve davranışlarını etkileme değil, onları bilgilendirmedir. Bir konuda değişik konuşmacıların neler düşündüklerini görüp öğrenmeleridir. Sempozyum, üzerinde konuşulacak sorunun ortaya konmasıyla başlar. Konuşmacılar için en sağlıklı yol, sorunu bir bütün olarak ele almaları, görüşlerini bir bütün olarak yansıtmalarıdır. Sorunu değişik boyutlarıyla ele alma, bunlara yeri geldikçe açıklama getirme, konuşmayı etkisiz kılar.

Sempozyum yöneticisi, konuşmacıları tanıtır; tartışılacak sorunun önemini birkaç tümceyle vurgular. Konuşmacılar, konuşma sıralarını bitirince de dinleyicilerin sorularını yanıtlar.

(3)Açık Oturum: Değişik görüşler taşıyan küçük bir konuşmacı kümesinin (üç beş kişi) belli bir konuda ve dinleyiciler önünde tartışmasıdır. Üzerinde tartışılacak konu; bilim, sanat, siyaset, toplumsal sorunlarla ilgili olabilir. Kimi zaman da bu tür açık oturumlar, radyoda ve televizyonlarda düzenlenir. Açık oturum başkanı, önce açık oturumun konusunu dinleyicilere açıklar, açık oturumun nasıl bir yolla gerçekleştirileceğini belirtir; sonra da açık oturuma konuşmacı olarak katılanları tanıtır. Sırayla konuşmacılara söz verir. Açık oturumu yöneten kişinin konuşmacılara eşit süreyle söz vermesi, gerekmedikçe konuşmanın akışını kesmemesi gerekir. Süreyi iyi ayarlaması, konuşmacılara ayrılan süreyi iyi değerlendirmesi; açık oturumun sonunda, üzerinde tartışılan sorunun hangi yönlerinde ortak görüşlere varıldığı, hangi yönlerinde varılmadığını belirtmesi zorunludur.

(4) Münazara: Ortaya atılan bir savın doğru ya da yanlış olduğunu bir dinleyici topluluğu önünde tartışmadır. Diyelim ki ortaya şöyle bir sav atılıyor: Kadınlar çalışmalı mı çalışmamalı mı? Savın olumlu yönünü bir küme, olumsuz yönünü de bir küme tartışıyor. Ancak kümeyi oluşturan konuşmacıların tümünün konuşmacı olması gerekmez. İçlerinden birini seçerler. Seçilen sözcülere sırasıyla söz verilir. Kimi zaman da takım olarak münazara yapılır. Takımı oluşturan üyeler kendi aralarında görev bölümü yaparlar. Sorunun hangi yönünü tartışacaklarsa o yönü belli açılardan bölüşürler.

Bir zamanlar öğrencilerin konuşma gücünü geliştirme yönünden okullarda sık sık münazara yapılırdı. Münazara, bir düşünme ve konuşma sporu olarak ele alınmalıdır. Yanlışı doğru diye benimsetme, yaşamın akışına ters düşen konuları tartıştırma münazaranın zararlı yanları olarak söylenebilir.

(5) Forum: Kümesel tartışma ya da konuşmaların bir türü de forumdur. Sözcük kökensel yönden eski Roma'ya değin uzanır. Forum; halkın toplandığı, toplumsal sorunların tartışıldığı yer anlamına gelir. Kimi sorunların irdelenerek karara bağlandığı toplantı anlamında da kullanılmıştır. Günümüzde de bu anlamını korumaktadır. Bir sorunun dinleyicilerin daha etkin olduğu, sorular sorup görüş belirttiği bir toplantıda tartışılmasıdır. Foruma katılacak konuşmacı sayısı konunun ve sorunun özelliğine göre beş yedi arasında olabilir. Forumu yönetecek kişinin sorumluluğu büyüktür. Konuşmanın akışını ve sözün ipini avucunda tutacak, konuşma inceliklerini iyi bilen biri olmalıdır. Konuşmacılara soracağı soruları ustalıkla dengelemeli, konuşmacıların konu dışına çıkmasına, gereksiz laf kalabalığına ve konuyu boğuntuya getirmemelerine özen göstermelidir.

Kümesel tartışmaların hemen tümü (panel, sempozyum, açık oturum) bir dinleyici topluluğu gerektirir. Bu topluluğun salt konuşmacılara bakan, onları izleyip onaylayan, edilgen kimseler olması beklenemez. Beklenen, dinleyicilerin de tartışmalara katılmasıdır. Bunun için de öteki kümesel konuşmalarda olduğu gibi, forumdan sonra da bir sorular ve yanıtlar süresi ayrılmalıdır. Sorular yazılı veya sözlü olarak sorulabilir. Bunu forumu yönetecek kişi, ortama göre belirler.

Tartışmamızın konusu ve türü ne olursa olsun, tartışmayı sağlıklı bir biçimde yürütmek için kimi noktalara uymalıyız. Bu noktalar, tartışmayı başıboşluktan kurtarır, tartışmanın azarak başka alanlara kaymasını önler. Uymamız gereken bu noktaları şöylece toplayabiliriz:

-    Sesimizi iyi ayarlamalı, bizi dinleyen ya da izleyenlerin duyabileceği bir sesle konuşmalıyız.

-    Karşı çıktığımız, benimsemediğimiz ya da değiştirilmesini istediğimiz durum, yargı, düşünce ve önerilerin üzerinde durmalı; bunları öne sürenlerin kişiliği ile oynamamalıyız.

-    Sert ve kırıcı bir dil kullanmaktan kaçınmalı, hoşgörülü olmalıyız. Düşünceye saygı, başarılı bir tartışmanın can damarıdır.

-    İçten davranmalı, karşımızdakilere tepeden bakmamalıyız. İçtenlik, soğukkanlılık, alçakgönüllülük başarılı bir tartışmacının en önemli niteliklerindendir.

-  Karşımızdakiler konuşurken onları dikkatle izlemeli, not almalı, başka şeylerle uğraşmamalıyız.

-  Başka tartı şmacılarca öne sürülen düşünceleri ya da konuşma sırasında daha önce belirttiğimiz düşünceleri yinelemekten kaçınmalıyız.

-    Konu dışına çıkmaktan, konuyu çarpıtıp başka alanlara kaydırmaktan sakınmalıyız.

-     Öbür tartışmacıların sözlerini kesmemeli, söylediklerimiz eleştiriye uğramışsa, tartışma yöneticisinden söz alarak söyleyeceklerimizi söylemeliyiz.

b. Özel Durumlar İçin Özel Konuşmalar

Bir topluluk karşısında konuşmalarımız nasıl değişik biçimler ve özellikler taşıyorsa, kimi özel durumlarda yapacağımız konuşmalar da o durumu içinde barındıran özel nitelikler taşır. Bu demek değildir ki özel durumlarda yapılacak konuşmalar konuşma ediminin dışında, genel anlamda konuşmalarımızın dokusundan ve örgüsünden farklı bir özellik taşır. Elbette bunlar da konuşmanın dokusu ve örgüsüne uygun olarak gerçekleşecektir. Ancak özel durumlar olduğundan, söylemsel yönden kimi ayrılıkları vardır.

1) Tanıtmalar: Bir dinleyici topluluğuna bir konuşmacıyı tanıtma görevi bize verilebilir ya da böyle bir görevi yerine getirme durumu ile karşı karşıya gelebiliriz. Tanıtma böyle bir durumda yapacağımız konuşmanın adıdır. Konuşmamızın doğru, ilgi çekici olabilmesi, konuşmacıyla dinleyicisi arasında bir yakınlık oluşturmamız, kimi bilgiler edinmemize bağlıdır. Olanağı varsa tanıtacağımız kişiyle, onu tanıyanlarla konuşmalıyız. Yaşam öyküsüyle ilgili bilgiler toplamalıyız. Onun nasıl biri olduğunu aydınlatacak, dinleyicilerinin kafasında somutlaştıracak bilgilerle konuşmamızı donatmalıyız.

2) Karşılama ve Uğurlamalar: Bir kurum ya da kuruluşta kimi konukları karşılama, bunları gezdirip uğurlama görevini üstlenebiliriz. Bu durumda kısa da olsa konuklara "Hoş geldiniz." ya da "Güle güle." anlamı içeren konuşmalar yaparız. Konuşmamızın konukları hoşlandıracak, rahatlatacak bir havası olmalı. Onları ağırlamaktan, aramızda görmekten duyduğumuz memnuniyeti dile getirmeliyiz. Konuşmamız, bu tür konuşmaların beylik kalıplarını kullanma yerine, duygularımızı içtenlikle dile getiren, karşıladığımız ya da uğurladığımız kişilerin değerini belirten noktalar içermelidir.

3) Anmalar ve Yıl Dönümleri: Önemli kişilerin doğum ve ölüm günlerini anma, belirli olayların yıl dönümlerini kutlama törenlerinde yapacağımız konuşmalar bu türdendir. Örneğin, her 10 Kasımda Atatürk'ü anarız. Bunun gibi, 19 Mayıs, 29 Ekim, 23 Nisan günlerinde de kutlama törenleri düzenleriz. Konuşmamızın kuru olmaması birtakım gerçekleri yineleyen bir kusur taşımaması için dinleyicilerimizi coşkulandıracak yollara başvurmalıyız.

Yukarıdaki örnekler, daha da çoğaltılabilir. Ölümlerde bir dost ve arkadaşımızın mezarı başında, yakınlarımızın nişan ve düğün törenlerinde konuşmamız gerekebilir. Her durumun gerektirdiği uygun sözleri seçebilme, basmakalıp olanlardan kaçınma, içtenlikli olma, bu tür özel durum konuşmalarında dikkat edeceğimiz noktalardır.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR