Tehdit - (Угроза)

Nasreddin Hoca merhumun (у покойного Ходжи Насреддина; merhum — покойный) her şeyi tatlı ve hoş olduğu gibi (как все было милым и приятным: «его все милым и приятным было как»; her — каждый, şey — вещь, tatlı — сладкий, милый, hoş — приятный, olmak — быть, gibi — как), tehditleri de böyledir (и его угрозы были такими же; tehdit — угроза, böyle — такой же). O, her şeyi, her olayı eğlenceli tarafından görmesini bilmiştir (он умел все видеть с хорошей стороны: «каждую вещь, каждое событие с веселой стороны видеть умел; olay — событие, eğlenceli — развлекательный, веселый, eğlemek — развлекать, eğlenmek — развлекаться, görmek — видеть, bilmek — знать, уметь).

Bir gün bir köye gider (однажды идет он в одну деревню; köy — деревня, gitmek — идти). Köylüler kendisini misafir ederler (крестьяне его /самого/ зовут в гости; köylü — крестьянин, kendisi — он сам, misafir — гость). Yemek çıkarırlar (достают еду; çıkarmak — вытаскивать, доставать). Yemekten sonra (после еды) Hoca döneceği zaman (когда Ходжа собирается уходить; dönmek — возвращаться, zaman — время) bir bakar, heybesi ortada yok... (он вдруг смотрит, его сумки нигде нет; bakmak — смотреть, heybe — /переметная/ сумка). Kimse de ne olduğunu bilmiyor (и никто не знает, что /с ней/ случилось; kimse — кто-то, никто, de — и, ne — что, olmak — быть, случаться).

Başlar söylenmeye (начинает говорить; başlamak — начинать, söylenmek — говорить с самим собой):

— Çabuk heybemi bulun! (быстро найдите мою сумку; bulmak — находить) Ne yapıp yapıp (во что бы то ни стало) onu bulmalısınız (вы должны ее найти; bulmak — находить, аффикс —malı/meli выражает долженствование). Yoksa ben yapacağımı bilirim (а не то я знаю, что я сделаю; yapmak — делать, bilmek знать)!

Köylüler (крестьяне), Hoca'nın bu hiddeti karşısında hemen telâşa kapılırlar («на эту ярость Ходжи заволновались»; hiddet — гнев, ярость, hemen — тотчас, telaş — волнение, тревога, telaşa kapılmak — запаниковать, разволноваться). Başlarlar heybeyi aramaya... (начали сумку искать; aramak — искать). Bulamadıkları takdirde (в случае, если они не смогут найти; bulamamak — не смочь найти, takdirde — /в случае/ если) Hoca'nın tehdidini yerine getireceğini düşünmek, hepsini ürkütmektedir (всех пугала мысль о том, что Ходжа выполнит свою угрозу; tehdit — угроза, yer — место, yerine getirmek — выполнять, осуществлять: «на место приводить», düşünmek — думать, hepsi — все, ürkütmek — пугать).

Sıkı bir arama sonunda (в результате тщательных поисков; sıkı — упорный, напряженный, arama — поиски, son — конец) heybeyi bulur, getirir, Hoca'ya verirler (/они/ сумку находят, приносят и отдают Ходже; getirmek — приносить, vermek — /от/давать). Meğer biri bunu kendi heybesine benzeterek evine götürmüşmüş (оказалось, что кто-то, приняв ее за свою, отнес сумку к себе домой; biri — кто-то, один, kendi — свой, benzetmek — принять /за что-то/, ev — дом, götürmek — уносить).

Heybesi bulununca (когда сумка нашлась; bulunmak — быть найденным, bulmak — находить), merhum Hoca'nın da keyfi hemen yerine gelir (у покойного Ходжи сразу улучшается настроение; keyif — /хорошее/ настроение, yerine gelmekвозвратиться: «придти на место»). Eşeğine biner (/он/ садится на своего осла; eşek — осел, binmek садиться верхом). Köylüler onu köy sınırına kadar yolcu ederler (крестьяне провожают его до конца деревни; sınır — граница, kadar — до, yolcu etmek — провожать; yolcu — путник).

Tam ayrılacakları zaman (когда уже пора была расставаться; ayrılmakрасставаться), içlerinden biri dayanamayarak sorar (один из них, не выдержав, спрашивает; dayanmak — выдерживать, sormak — спрашивать):

— Kuzum Hoca Efendi! (дорогой господин Ходжа; kuzu — ягненок) Heyben kaybolduğu zaman (когда потерялась твоя сумка; kaybolmak — теряться), bunu bulamadığımız takdirde yapacağımı bilirim, dedin (ты сказал, что знаешь, что ты сделаешь, если мы ее не сможем найти; demek — говорить). Pek merak ettim (мне очень любопытно; merak — любопытство, merak etmek — интересоваться). Eğer heybeyi bulamasaydık (если бы мы не смогли найти сумку; bulmak), ne yapacaktın (что бы ты сделал; yapmak)?

Hoca cevap verir (Ходжа отвечает; cevap — ответ, vermek — давать):

— Gayet basit! (очень просто) Evde eski bir kilim vardı (в доме был старый ковер; kilim — безворсовый ковер, палас). Bunu kesip (его разрезав; kesmek) kendime yeni bir heybe yapacaktım (я бы себе сделал новую сумку).

Tehdit

Nasreddin Hoca merhumun her şeyi tatlı ve hoş olduğu gibi, tehditleri de böyledir. O, her şeyi, her olayı eğlenceli tarafından görmesini bilmiştir.

Bir gün bir köye gider. Köylüler kendisini misafir ederler. Yemek çıkarırlar. Yemekten sonra Hoca döneceği zaman bir bakar, heybesi ortada yok... Kimse de ne olduğunu bilmiyor.

Başlar söylenmeye:

— Çabuk heybemi bulun! Ne yapıp yapıp onu bulmalısınız. Yoksa ben yapacağımı bilirim!

Köylüler, Hoca'nın bu hiddeti karşısında hemen telâşa kapılırlar. Başlarlar heybeyi aramaya... Bulamadıkları takdirde Hoca'nın tehdidini yerine getireceğini düşünmek, hepsini ürkütmektedir.

Sıkı bir arama sonunda heybeyi bulur, getirir, Hoca'ya verirler. Meğer biri bunu kendi heybesine benzeterek evine götürmüşmüş.

Heybesi bulununca, merhum Hoca'nın da keyfi hemen yerine gelir. Eşeğine biner. Köylüler onu köy sınırına kadar yolcu ederler.

Tam ayrılacakları zaman, içlerinden biri dayanamayarak sorar:

— Kuzum Hoca Efendi! Heyben kaybolduğu zaman, bunu bulamadığımız takdirde yapacağımı bilirim, dedin. Pek merak ettim. Eğer heybeyi bulamasaydık, ne yapacaktın?

Hoca cevap verir:

— Gayet basit! Evde eski bir kilim vardı. Bunu kesip kendime yeni bir heybe yapacaktım.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR