TAŞ

Genç adam, sigaraya başladığı günden itibaren para sıkıntısı çekmiş; fakat birayla başlayan içki bağımlılığı, sonunda onu hırsızlık yapmaya yöneltmişti. Ona göre bu durum, fakir bir aile olmalarının tabii bir sonucuydu. Önceleri kendi evindeki eşyaları yok pahasına satıp paraya çevirmeye çalıştı. Zaten anne ve babası seneler önce vefat ettiği için birlikte yaşadığı babaannesinin mala mülke ihtiyacı bulunmuyordu.

Adamın içkiye olan düşkünlüğü arttıkça onu daha çok para getiren işlere yönlendirdi. Ve bunun için de kasabalarına gelen turistlerden faydalandı. Tarihî çeşmelerden söktüğü bir musluğu, asırlık konaklardan çaldıği bir kapı tokmağını, eski mezar taşlarını veya küçük antik heykelleri el altından pazarlayıp birkaç aylık içki parasını karşılayabiliyordu.

Babaannesi, kendisine “bunamış” denilmesine rağmen torununun hırsızlık yaptığını anlamış; fakat hayattaki tek varlığına bir türlü kıyamadığı için bu sırrı saklamaya karar vermişti. Zaten kendisini çok genç yaşlarda dul bırakan eşine kavuşmak için şunun şurasında ne kadarcık bir zaman kalmıştı. Genç adam, yaşlı kadının bu zaafını çok iyi anlamış ve onun tarihî eserler üzerindeki yazıları okuyabilmesinden istifade ederek çaldığı mallara değer biçmeye başlamıştı. İhtiyar kadın 30 yıl boyunca köy imamlığı yapan eşinden öğrendiği eski yazıyı ondan kalan en büyük hatıra kabul ettiği için bu işi sürdürmüş ve torununun o güne kadarki taleplerini ister istemez yerine getirmişti.

Genç adam, soğuk bir kış günü, eve yine çalıntı eşya ve taşlarla döndü. O geceki “ganimet”lerin arasında, üç köy öteki bir caminin şamdanı ve antika halısının yanında bir de kasabanın girişindeki tepeden çıkarttığı bir taş bulunuyordu. Adam, nefes nefese yüklendiği taşı, üzerindeki yazıyı okuması için babaannesinin önüne bıraktığında şeytanca parlayan gözleri “değerli bir parça” olduğuna inandığı taşın üzerine kilitlenmiş durumdaydı. Yaşlı kadının okurken duyduğu heyecan da zaten bunu gösteriyordu?

Adam sabrı tükenmiş bir şekilde odayı dolaşırken:

- Anlaşılan çok değerli bir taş, diye atıldı. Değil mi babaanne? Sattığımda sana bir battaniye alırım.

İhtiyar kadının nurlu yüzü, gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Ölüm Allah’ın emriydi; ama onu hiç bu kadar arzulamamıştı.

Önündeki taşı nazlı bir bebek gibi kucaklarken:

- Haklısın evlat, diye mırıldandı. Gerçekten de değerli bir taş bu. Dedenin mezar taşını çalmışsın.

 

Her şeye homurdanmaya alışmış kimse, fırsat kapıyı çalınca bile gürültüden yakınır.
Confidenses

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR